Hani glow çubuk diye sordu arkadaşım, her çağırdığı partide beni, kapıda ellerimde bir çuval dolusu, gözlük, bileklik, kolye, küpe ve daha onlarca glow aksesuar ile karşılamaya alışmış olduğundan sanırım. Neden bilmem, ilk anda ona, bir gece önce finallere çalıştığım için uykudan ancak kalktığımdan çarşıya inip de, glow çubuk almaya vakit bulamadığını söyleyemedim. Öylece ağzım açık, kapıda donakaldım. Sanki benim vazifem, kutsal görevim, defaultum, onun partilerine glow ürünleri götürmekmiş, benim başka ca bir işim meşguliyetim olamazmış tonlarında bir isyan ile, sosyal yanımın, benim insanların mükemmel olmadığını bilmem ve ona göre hareket etmem gerektiğini söyleyen sesi arasında kalmıştım aslında. Tabii olarak isyanı bastırıp, sosyal sesi dinleyerek, samimi görünen, önceden paketlenip, lazım olur diye bekletilen güler bir yüz, sırıtan dişler ile, küçük ama mahçup bir sesin duyulur duyulmaz tınısı içinde, unuttum diyiverdim. Allahtan annesi arabayı bırakmış. Hemen çarşıya inerek glow çubuk aldık. Keyfimize baktık.